-
1 beaucoup
1 énormément çok [ʧok]◊Je l'aime beaucoup. — Onu çok seviyorum.
◊Il pleut beaucoup. — Çok yağmur yağıyor.
◊C'est beaucoup mieux. — Çok daha iyi.
2 beaucoup de çok sayıda3 nombreuses personnes, choses çokçası◊Beaucoup sont venus. — Çokçası geldi.
-
2 boulot
-
3 travail
n m (pl travaux)1 production çalışma, iş, emek [e'mec]2 tâche iş [iʃ]3 manière de travailler iş [iʃ]◊C'est du bon travail. — Bu iş iyi yapılmış.
4 emploi mesleki çalışma5 écon iş alanları6 les travaux çalışmalar, onarım7 doğum sancıları◊Le travail a commencé. — Doğum sancıları başladı.
-
4 Arbeit
an die \Arbeit gehen işe başlamak, iş başı yapmak;sich an die \Arbeit machen işe koyulmak;viel \Arbeit haben işi çok olmak;bei der \Arbeit sein işte [o çalışmakta] olmak;einer \Arbeit nachgehen işi olmak, çalışmak;zur \Arbeit gehen işe gitmek;keine \Arbeit haben işi olmamak;ohne \Arbeit sein işsiz olmaksich \Arbeit suchend melden kendini iş arıyor olarak kaydettirmek;eine \Arbeit suchen als...... olarak iş aramakjdm \Arbeit machen birini zahmete sokmak, birine iş çıkarmak;das macht/kostet viel \Arbeit bu çok zahmetlidir;machen Sie sich keine \Arbeit! zahmet etmeyin(iz) !3) schule, univ (Klassen\Arbeit) sınav, yazılı yoklama; ( Prüfung) sınav, test; (Diplom\Arbeit) tez;eine \Arbeit schreiben yazılı sınava girmek -
5 submerger
v t1 recouvrir d'eau sular altında bırakmak◊Les inondations ont submergé le pays. — Su baskınları ülkeyi sular altında bıraktı.
2 être submergé de travail çok fazla işi olmak3 donner trop -(y)e boğmak -
6 haben
haben <hat, hatte, gehabt> ['ha:bən]I vtein Haus/ein Auto/Kinder \haben evi/arabası/çocukları olmak, ev/araba/çocuk sahibi olmak;ich habe zwei Kinder (benim) iki çocuğum var;lieber \haben tercih etmek;hier hast du das Buch al işte kitabı;er hat außergewöhnliche Fähigkeiten olağanüstü yetenekleri var, olağanüstü yeteneklere sahiptir;Zeit \haben vakti olmak;Hunger/Durst \haben aç/susamış olmak;Fieber \haben ateşi olmak;kann ich bitte den Zucker \haben? şekeri alabilir miyim?;wir \haben heute schönes Wetter bugün hava güzel;den Wievielten \haben wir heute? bugün ayın kaçı?;morgen \haben wir Mittwoch yarın çarşamba;sie hat es weit nach Hause eve kadar yolu uzundur;sie hat es nicht leicht mit ihm onunla işi kolay değildir;das Haus hat was von einem Schloss evin sarayımsı bir havası var;und was habe ich davon? benim bundan çıkarım ne?;was hast du? neyin var?;dafür ist er nicht zu \haben öyle işlere yanaşmaz;da \haben wir den Salat/die Bescherung ( fam) ayıkla pirincin taşını!, öp babanın elini!, buyurun cenaze namazına!;etw dagegen \haben bir şeye karşı olmak;nichts dagegen \haben bir şeye karşı olmamak, bir şeye diyeceği olmamak;etw \haben wollen bir şeyi canı istemek, bir şeyi elde etmek istemek;was hat es damit auf sich? bu ne anlama geliyor?;ich kann das nicht \haben ( fam) ben buna gelememetw hinter sich \haben bir şey arkasında olmak;ich habe noch viel vor mir daha yapacağım çok işler var;sie hat etwas mit dem Tennislehrer ( fam) tenis öğretmeniyle ilişkisi var;ich hab's! buldum!ich habe noch sehr viel zu tun daha yapacak çok işim var;hier hat er nichts zu suchen burada işi yok;jetzt hast du zu schweigen şimdi susman gerekliII vrsich \haben ( fam) ( sich anstellen) hava basmak;hab dich nicht so! öyle nazlanmasana!;damit hat sich die Sache ( fam) bu iş böylece kapandı -
7 ankommen
an|kommenbist du gut angekommen? sağ salim vardın mı?2) ( bei Bewerbungen) alınmak3) ( Anklang finden) tutulmak;bei jdm \ankommen ( fam) biri tarafından tutulmak;er kommt bei seinen Schülern gut an öğrencileri tarafından [o arasında] çok tutuluyorjdm mit etw \ankommen birine bir şeyle gelmek, bir şeyi birinin başına sarmak;komm bloß nicht wieder damit an! ( fam) yine [o gene] başlama ona!5) ( sich durchsetzen)gegen jdn \ankommen biriyle başa çıkmak1) ( wichtig sein) önemli olmak;es kommt mir nicht darauf an benim için önemli değil;es kommt d(a) rauf an, dass... önemli olan şey,...es kommt d(a) rauf an duruma bağlı;es kommt d(a) rauf an, ob...... olup olmamasına bağlıdır3) ( riskieren)es auf etw \ankommen lassen ( fam) riske girmek;es d(a) rauf \ankommen lassen işi oluruna bırakmak;lass es nicht d(a) rauf \ankommen! işi oluruna bırakma!;es auf einen Prozess \ankommen lassen mahkemelik olmak -
8 göz
göz s1) Auge nt\göz alabildiğine so weit das Auge reicht\göz almak blendenbir şeyi \göz ardı etmek etw ignorieren [o nicht beachten], etw außer Betracht lassen, etw unberücksichtigt lassenbiriyle \göz \göze Auge in Auge mit jdm\göz göre göre vor aller Augen\göz görmeyince gönül katlanır ( fig) was ich nicht weiß, macht mich nicht heiß\göz kırpmak mit den Augen zwinkernbir şeye \göz koymak es auf etw abgesehen habenbir kimseye/şeye \göz kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achtenbir şeyi \göz önüne almak ( fig) etw ins Auge fassen; ( dikkate almak) etw berücksichtigen, etw in Betracht ziehen\göz yummak ( fam) ein Auge zudrücken, dulden (-e)\gözden geçirmek durchsehenbirini \gözden gönülden çıkarmak ( fig) jdn abschreiben\gözden ırak olan gönülden de ırak olur ( prov) aus den Augen, aus dem Sinnbirini \gözden kaybetmek jdn aus den Augen verlieren\göze \göz, dişe diş Auge um Auge, Zahn um Zahn\göze almak wagen, riskieren\göze batmak ins Auge stechen\göze çarpmak ins Auge fallen, auffallen\gözleri iyi görmek/görmemek gute/schlechte Augen haben\gözlerim karardı mir wurde schwarz vor Augen\gözlerine inanamadı er traute seinen Augen nicht\gözlerini bir şeye/kimseye dikmek sein Augenmerk auf etw/jdn richtenbirini \gözü çok tutmak/hiç tutmamak viel/nichts von jdm haltenbir şeyi \gözü kapalı yapabilmek ( fig) etw im Schlaf können\gözü morarmış olmak ein blaues Auge habenbir şeyde \gözü olmak ( fig) etw im Auge haben\gözü sönmek das Augenlicht verlierenbir işi \gözü ye(me) mek sich etw (nicht) trauen\gözü yükseklerde olmak ( fig) hoch hinauswollen\gözümden kaçmadı es ist mir nicht entgangenbirini \gözünden kaçırmamak jdn nicht aus den Augen verlierenbir şey \gözüne kaçmış olmak etw im Auge haben\gözüne uyku girmemek ( fig) kein Auge zutun\gözünü açık tutmak die Augen offen haltenbirinin \gözünü açmak ( fig) jdm die Augen öffnen\gözünü dört açmak ( fig) gut aufpassen, wachsam sein\gözünü kırpmadan ( fig) ohne mit der Wimper zu zuckenbirinin \gözünü korkutmak ( fig) jdn einschüchternbir şeyi \gözünün önünden geçirmek ( fig) etw Revue passieren lassen, etw durchspielenbir şeyi \gözünün önüne getirmek ( fig) sich etw vor Augen führenbütün gece \gözüme uyku girmedi ( fig) ich habe die ganze Nacht kein Auge zugetançıplak \gözle mit bloßem Augeherkesin \gözü önünde vor aller Augenonu kendi \gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen2) Blick m\göz atmak einen Blick werfen (-e auf)geçerken içeriye bir \göz attı beim Vorbeigehen warf er einen Blick hineinhaberlere bir \göz atmak einen Blick auf die Nachrichten werfenkem \göz der böse Blick3) (torpido \gözü) Fach nt -
9 über
über ['y:bɐ]I präp\über der Straße wohnen caddenin öbür tarafında oturmak;sie wohnt \über uns üstümüzde oturuyor\über der Arbeit einschlafen çalışırken [o iş başında] uyumak3) ( Grenze) üstünde;zwei Grad \über null sıfırın üstünde iki derece\über jdm stehen birinin üstü olmak5) ( infolge) üzerine;\über all der Aufregung hatte ich dich ganz vergessen bu kadar telaş üzerine seni tamamen unutmuştumII präp1) (Richtung: durch) yol boyunca;\über jdn/etw hinweg bir kimseye/şeye aldırmayarak, bir kimseyi/şeyi es geçerek;nach Münster \über Dortmund Dortmund üzerinden Münster'e;\über die Straße gehen sokağı geçmek;\über die Grenze fahren sınırı geçmek;\über eine Mauer springen bir duvarın üzerinden atlamak;bis \über beide Ohren verliebt sein körkütük âşık olmak;bis \über beide Ohren in Arbeit stecken işi başından aşkın olmak2) ( zeitlich)\über Nacht geceleyin;\über das Wochenende hafta sonu(nda);das ist schon \über 3 Jahre her bunun üzerinden 3 yıl geçti bile;\über die Dreißig hinaus otuzunu geçmiş;\über etw hinweg sein bir şeyi arkada bırakmış olmakwas wissen Sie \über ihn? onun hakkında ne biliyorsunuz?4) ( in Höhe von) -lik;ein Scheck \über 4000 Euro 4000 euroluk bir çek;ein Rennen \über 2000 Meter 2000 metrelik bir yarış5) ( von mehr als)\über eine Stunde bir saatten fazla;Kinder \über 12 Jahre 12 yaşından büyük çocuklar6) ( mehr und mehr)Autos \über Autos otomobil üstüne otomobil7) ( mittels) yoluyla;\über ein Inserat ilan yoluyla8) ( Überordnung)\über jdn herrschen/Macht haben birine hükmetmek/sözü geçmekes geht nichts \über Fußball futbolun üstüne yok;jdn/etw \über alles lieben bir kimseyi/şeye herşeyden çok sevmek1) ( mehr als) üzerinde, -den (fazla);\über zwei Meter lang/breit uzunluğu/genişliği iki metrenin üzerinde, iki metreden (fazla) uzun/geniş;sind Sie \über 30? 30'un üzerinde misiniz?2) ( völlig)er wurde \über und \über rot kıpkırmızı kesildi3) ( Zeitraum)die ganze Nacht \über bütün gece boyunca1) ( übrig)da ist noch Kuchen \über daha pasta var2) ( überlegen) üstün (in -de);geistig ist sie mir \über zekâca benden üstündür -
10 مض
Iمَضّ1. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı2. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü3. elemAnlamı: dert, acı4. işkenceAnlamı: eziyet5. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü6. endişeAnlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku7. kahırAnlamı: derin üzüntü ve acı8. ezaAnlamı: üzme, sıkıntı verme9. acımaAnlamı: acımak işi10. acı11. ağrıAnlamı: şiddetli ve sürekli bir acıIIمَضَّ1. zonklamakAnlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak2. incitmekAnlamı: kırmak, üzmek3. inildemekAnlamı: inlemek4. sancımakAnlamı: sancı vermek, ağırmak5. üzmekAnlamı: üzüntü vermek6. acıtmak7. ağrımakAnlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak8. acımakAnlamı: acılı, ağrılı olmak9. ağrıtmakAnlamı: ağrımasına yol açmak -
11 beschäftigt
viel \beschäftigt çok meşgul [o işi olan];er ist \beschäftigt meşguldür;er ist \beschäftigt mit...... ile uğraşıyorer ist \beschäftigt bei......de çalışıyor -
12 تجمع
Iتَجَمَّعَ1. yuvalanmakAnlamı: bir yerde birikmek, toplanmak2. kümelenmekAnlamı: bir yere toplanmak3. toparlanmakAnlamı: toparlama işi yapılmak4. derilmekAnlamı: derme ışine konu olmak5. toplanmakAnlamı: toplamak işine konu olmak6. çöküşmekAnlamı: bir şeyin başına toplanmak7. bileşmek8. birikmekAnlamı: toplanıp yığılmakIIتَجَمُّع1. yığınak2. hücumAnlamı: üşüşme, bir yere toplanma -
13 كسل
Iكَسَل1. haylazlık2. uyuşuklukAnlamı: uyuşuk olma durumu3. miskinlikAnlamı: uyuşuk, tembel duruma gelmekIIكَسِل1. haylazAnlamı: aylaklık eden, tembel2. hımbılAnlamı: uyuşuk, tembel3. miskinAnlamı: çok uyuşuk olan kimse4. lökAnlamı: ağır, hantal olan5. gayretsizAnlamı: çalışmayan, çaba göstermeyen kimse6. külkedisiAnlamı: uyuşuk, miskin7. uyuntuAnlamı: uyuşuk, tembel8. tembelAnlamı: iş görmekten kaçan9. üşengeçAnlamı: çok üşenen, tembel olan kimse, üşengen10. avanakAnlamı: kolayca kandırılabilen kişi11. uyuşukAnlamı: gevşek, tembel, sünepeكَسِلَ1. hamlamak2. tembelleşmekAnlamı: tembel olmak3. üşenmek -
14 moins
I1 daha az◊Il souffre moins. — Daha az acı çekiyor.
◊Il est moins grand que toi. — Senden daha az büyük.
◊Il a moins de travail en ce moment. — Şu anda daha az işi var
◊C'est la moins chère de toutes. — Hepsinden daha az pahalı.
2 les moins de 18 ans 18 yaşından küçükler◊Interdit aux moins de 18 ans. — 18 yaşından küçüklere yasak.
3 de moins daha az4 au moins en az◊Il mesure au moins deux mètres. — O en az iki metre boyunda.
◊Tu pourrais au moins faire ça. — Hiç olmazsa bunu yapabilirsin.
5 du moins en azından◊Il est très riche, du moins c'est ce qu'il dit. — Çok zengin, en azından öyle söylüyor.
II1 dans une soustraction eksi [ec'si]2 devant un nombre eksi [ec'si]◊Il fait moins cinq (degrés). — Isı eksi beş derece
-
15 оказываться
несов.; сов. - оказа́ться1) olmakсвобо́дных мест не оказа́лось — boş yer yokmuş
кни́га оказа́лась на ме́сте — kitap yerli yerindeymiş
что оказа́лось в чемода́не? — bavuldan neler çıktı?
у него́ оказа́лось сро́чное де́ло — acele bir işi çıktı
у нас места́ оказа́лись ря́дом — yerlerimiz yanyana düşmüştü
2) kendini bulmak; düşmekоказа́ться пе́ред диле́ммой — bir ikilemle karşı karşıya kalmak
оказа́ться в опа́сности — tehlikeye düşmek
оказа́ться на гра́ни гражда́нской войны́ — iç savaşın eşiğine gelmek
оказа́ться не в состоя́нии управля́ть страно́й — ülkeyi yönetemez hale gelmek
оказа́ться в смешно́м положе́нии — gülünç duruma düşmek
3) çıkmakарбу́з оказа́лся незре́лым — karpuz ham çıktı
я оказа́лся прав — benim haklı olduğum ortaya çıktı
за́втра мо́жет оказа́ться сли́шком по́здно — yarın çok geç olabilir
его́ уси́лия оказа́лись тще́тными — çabaları boşa gitti
4) безл. ( выясняться) anlaşılmakкак оказа́лось — anlaşıldığı gibi
5) тк. несов., в соч.ока́зывается — → вводн. сл. meğer
ока́зывается, портфе́ль пуст — meğer çanta boşmuş
-
16 Ohr
Ohr n <Ohrs; Ohren> kulak;fam jemanden übers Ohr hauen b-ni aldatmak/kandırmak;bis über die Ohren verliebt (verschuldet) çok kötü âşık olmuş (borçlanmış) durumda;viel um die Ohren haben işi başından aşkın olmak -
17 bauen
bauen ['baʊən]I vthier wird viel gebaut burada çok inşaat varda hast du Mist gebaut ( fam) işi bok ettinII vi -
18 hinter
hinter ['hıntɐ]I präp1) (da\hinter) arkasında;\hinter jdm sitzen birinin arkasında oturmak;drei Kilometer \hinter Muðla Muğla'nın üç kilometre arkasında;das Schlimmste hast du schon \hinter dir işin en kötü tarafını atlattın artık;2) ( zeitlich)zehn Minuten \hinter der Zeit sein on dakika gecikmiş olmak3) ( Reihenfolge) geride;er ließ ihn weit \hinter sich dat onu çok geride bıraktı4) (\hinter... her) peşinde;\hinter jdm herlaufen birinin peşinden koşmakII präp arkasına;stell das Buch \hinter die anderen kitabı ötekilerin arkasına koy;etw \hinter sich bringen bir şeyi bitirmek, bir işi hâlletmek -
19 تدرب
Iتَدَرَّبَ1. kanıksamakAnlamı: çok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak, alışmak2. alışmakIIتَدَرُّب1. prova2. çıraklıkAnlamı: çırak olma durumu3. talimAnlamı: alıştırma -
20 تعلق
Iتَعَلَّقَ1. takılmakAnlamı: takmak işini yapmak2. sarkmakAnlamı: aşağıya doğru uzanmakIIتَعَلُّق1. bağlantı2. asımAnlamı: asma ışini yapma3. linkAnlamı: iletişim dizgesi birliği4. münasebetAnlamı: ilişki, alâka5. asılmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
işi başından aşmak (veya aşkın olmak) — pek çok işi olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… … Çağatay Osmanlı Sözlük
zengin olmak — çok mal ve para edinmek En nihayet işi sigortacılığa dökerek bu yüzden hayli zengin olmuştu. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
başından aşkın olmak — (birinin işi) işi pek çok olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
iş — is. 1) Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir. S. F. Abasıyanık 2) Bir değer yaratan emek 3) Birinden istenen hizmet veya birine verilen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dökülmek — nsz 1) Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak Tepesinden saçları bir hayli dökülmüştü. S. F. Abasıyanık 2) Kumaş dökümlü olmak 3) Bir işi, bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik olmak 4) e Düşmek Bizim motor ikiye bölünüp suya… … Çağatay Osmanlı Sözlük
karışmak — e 1) İki veya ikiden çok şey bir araya gelip birbirinin içinde dağılmak, birbirinin içine girmek Araba sallana sallana içim bağrım birbirine karıştı. H. R. Gürpınar 2) Düzensiz, dağınık olmak Yanıma her tarafı titreyerek sapsarı, sakal bıyığa… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yakmak — 1. nsz, ar Kına, yakı vb.ni koymak, sürmek Kına yakmak. Yakı yakmak. 2. i, ar 1) Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı. F. R. Atay 2) Ateşle yok etmek Çöpleri yakmak. 3) Işık… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yanmak — nsz, ar 1) Birleşiminde karbon bulunan maddeler, ısı ve ışık yayarak kül durumuna geçip yok olmak Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir... Anayasa 2) Ateş durumuna geçmek, tutuşmak Kömür yandı. Ocaktaki odun yandı. 3) Isı, ışık veren… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kesilmek — nsz 1) Kesme işi yapılmak 2) Bitkin duruma gelmek, gücü, takati kalmamak, çok yorulmak Sonunda elleri, ayakları yorgunluktan kesilerek uzanıyorlardı yattıkları hasırlara. N. Cumalı 3) Gibi olmak, benzemek, dönmek Senelerden beri hizmetçinin,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yapmak — i, ar 1) Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır. Ç. Altan 2) nsz Olmasına yol açmak Durgun sular sıtma yapar. 3) nsz Yol almak 4) Onarmak, tamir etmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük